19 Mayıs 2012 Cumartesi

Bir futbol destanı

26 Nisan 2012

Yıllar geçse de üzerinden konuşulacak bir maç izledik önceki gece. Kimileri tüm zamanların en iyi takımlarından biri sayılan Barcelona’nın hazin bir şekilde kupaya veda etmesini şansızlığa bağlayacak, kimisi de Chelsea mucizesine... Bu maçın bir belgeselini çekecek olsaydım adını “Chelsea Destanı” koymak isterdim. Gerçekten de dün gece Nou Camp’ta destan yazdı Chelsea’lı 10 yürekli genç. 10 yürekli genç diyorum çünkü; defansın en önemli oyuncusu ve Chelsea’nın kaptanı Terry rakibine diziyle vurarak 35. dakikada takımını bir kişi eksik bırakıyordu 80 bin kişinin izlediği Nou Camp’ta. 35. dakikadan itibaren 10 kişiyle direnen ve ikinci golü yiyen Chelsea’li oyuncuların her biri aslanların önüne atılan gladyatörler gibiydi sanki. Maç bittiğinde kazanan ise o direnişi gösteren ve hiç kimsenin beklemediği gladyatörler oldu.
Chelsea’lı oyuncuların önceki gece gösterdiği direnişe ne desek azdır. Yine de iki adam vardı takımının o sahadan başı dik ayrılması için alın terinin yanında liderliğini de ortaya koyan. Biri takımın çok şeyi olan Lampard, diğeri ise Drogba idi. Drogba sahada Terry’nin atılmasından sonra sol bek olarak oynadı. Tepeden tırnağa golcü olan Drogba’nın muhteşem defans oyununu izledi dünya. Lampard ise takımın lideri olduğu gibi dakikalar 45+1 i gösterirken attığı harika ara pasıyla Ramires, Barça’nın en zayıf halkası olan Valdes’in üzerinden harika bir vuruşla golü bulunca Chelsea’nın da direnişi başlamış oldu.
İlk yarının sonunda soyunma odasına girerken futbolcuların yüzüne baktım. Barçalı futbolcularda biz nasıl olsa birkaç gol atıp, yeneriz ifadesi vardı. Barcelona dünyanın en iyi takımı, oyuncuları da en iyi futbolcular olabilir ama bir şeyi kazanabilmek için bunu gerçekten istemiş olmanız gerekir. Barça her zamanki oyununu oynadı. Rakibini kendi alanına sıkıştırdı ama eski hızlarından eser yoktu. Acı olan şu ki direkten dönen top ve penaltı dışında ikinci yarıda akılda kalan pozisyonu da yoktu. Maçta dikkatimi çeken bir şey daha oldu Messi’nin ayağının ayarı bozulmuş belli. O milimetrik pasları ikinci golün hazırlanışı dışında pek sahada göremedik. Messi’nin ayarı bozulunca Barcelona da takım olarak bozuldu. Eridi gitti Chelsea’nın yürekli ayakları karşısında. Oyun o kadar kısa alana sıkıştı ki, kesiciliği ile tanınan Puyol, Chelsea altı pası içinde pas dağıtmaya başladı. Puyol’dan ince pas beklenirse ayar da kaçar doğal olarak. Gecenin en komik şeyi ise Chelsea’ye geldiğinden beri gol atamayan Torres’in golü oldu. İki sezondur 4-5 golü bulunan Torres 90+2 de ikinci Chelsea golünü Barça ağlarına bıraktığında taraflı tarafsız herkes şunu söyledi: Tores’ten gol yiyen takım elensin zaten...

Bu arada kendimi bildim bileli Barça’yı tutarım. Ama Star’da maçı anlatan bir spiker vardı, adı Güntekin Onay. Maçı öyle taraflı anlattı ki, Barça’dan soğudum. Bir spiker bu kadar mı abartır, yağ çeker bir takıma. Sanki sahada her şeyiyle direnen Chelsea’lı oyuncular bu oyunda bir hiçti. Bu kuzey Londra’nın zengin takımını ben de sevmem. Ama sağ olsun spikerimiz Güntekin mavilere sempatiyle bakmamı sağladı. Sanırım arkadaş maç anlatmakla yağdanlık olmanın arasındaki farkı bir türlü kavrayamadı. Cüneyt Çakır’a gelince maçta verdiği cesur kararların aynısını sahalarımızda da görmek isteriz. Biz isteyelim de belki o da olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder