19 Mayıs 2012 Cumartesi

Ahlak bekçileri

27 Nisan 2012

Çok tuhaf bir ülke Türkiye... Bir yandan insanları ezen devlet anlayışının tabuları birer birer yıkılıyor, bireyleri daha özgür kılacak katılımcı bir anayasa çalışmaları yürütülüyor. Diğer yandan insanları zapturapt altında tutmak isteyen ahlak bekçiliğine soyunan devlet görevlilerimiz var. Öyle ki 30 yıl önce insanların hayatını zindana çeviren ve sonrasında kaldırılan yasaların yeniden gelmesini istiyorlar. Oysa hayat, hep ileriye doğru akıyor...
Bunları bana düşündüren ise Bursa’nın güvenliğinden sorumlu Emniyet Müdürü’nün sözleri oldu. Bursa Merkez’de bulunan muhtarlarla biraraya gelen Emniyet Müdürü Ali Osman Kahya, Kültürpark’ta ağaçlar altında öpüşüp koklaşan çiftlerden dert yandı. Ağaç altlarını suç ortamı olarak gören Emniyet Müdürü “Her ağacın altında bir çift var, yatak odası gibi davranıyorlar. Bu kanıma dokunuyor ama yasalar izin veriyor” diyerek içindekileri döktü muhtarlara. İki kişinin sevişmesinin bir başkasının kanına dokunmasını pek anlamasak da müdürün sözlerinden eski yasayı özlediği anlaşılıyor. 12 Eylül darbesinden sonraki ilk seçimlerde iktidara gelen ANAP’ın ilk çıkardığı yasalardan biriydi Polis Vazife Salahiyet ve Ahlak Kanunu. Bu yasaya göre bırakın ağaç altında sevişmeyi, bir çift el ele dolaştığı için bile gözaltına alınabiliyordu. O kadar ahlak bekçiliği yapıldı yani. Hatta o dönem buna karşı çıkan gazetelerde, değil ağaç altında öpüşmek evli çiftlerin bile el ele dolaştıkları için polisler tarafından dövüldükleri haberleri sıkça yer aldı.
Benim de başım bu yasayla ilgili birkaç kez derde girdi. Bunlardan ilki Bebek’te oldu. Üniversiteden arkadaşlarla Aşiyan’da çay bahçesine gitmiştik. Kalabalık bir gruptuk. Sonrasında sahilde yürürken bir arkadaşımız kız arkadaşının elini tutup yürümeye başladı. Bir süre sonra bir polis otosu yanaştı. Arkadaşlarımızı “nasıl böyle yürürüsünüz” diyerek gözaltına almak istedi. Duruma biz de müdahale ettik. Kalabalık olduğumuzu gören polisler pes edip gitti. Diğeri ise çok çaresiz bir ânıma denk geldi. İstanbul’un en sevdiğim yerlerinden olan Gülhane Parkı’na geldim üniversiteden bir kız arkadaşımla. Biraz yürüdükten sonra bir masaya oturup ders çalışmaya başladık. Karşılıklı oturuyorduk zaten, aramızda hiçbir şey yoktu. Ondan sonra da olmadı. Akşam saatleri ve hava kararmak üzereyken başımıza iki polis dikildi. Polislerle aramızda geçen diyalog: Kimliklerinizi verin. Çıkarıp kimliklerimizi verdikten sonra polisler; ne yapıyorsunuz burada? Bizden cevap: Ders çalışıyoruz. Polisler: Sadece o kadar mı? Benden cevap: E daha ne olsun? Polisler, biz bilemeyiz der gibi imalı bir bakış atıp, “Siz üniversiteden arkadaşsınız sanırım” diyerek devam etti, “peki söyle bakalım bu kızın annesinin adı ne?” Şaşkın bir şekilde polisin yüzüne bakarak “nereden bileyim” dedim. Bu cevap üzerine polis, “Hem arkadaşsınız hem de annesinin adını bilmiyorsun” diye üsteledi. Bunu üzerine ben biraz da sinirli bir şekilde “Peki sen yanındaki arkadaşının annesinin adını biliyor musun” diye sordum. Bu soru üzerine şaşırma sırası polise geçti. Sustu. Sonra “Hadi kalkın gidin” buradan diyerek kimliklerimizi geri verdi. Çok onur kırıcı ve aşağılayıcı bir durumdu yaşadığımız. Kalktık ve hiç konuşmadan yürüyerek çıktık parktan...  Tanık olduğum üçüncü olayın ise yasalarla ilgisi yoktu. Kafalardaki yasaklarla ilgisi vardı. İstanbul Üniversitesi ana binasının bulunduğu kampusta maki cinsi ağaçlar vardı bir zamanlar. Öğrenciler de bu makiliklerin içine girer, sohbet eder türkü söylerdi. Genelde toplu halde otururduk sık makilerin altında. Çift olarak takılıp öpüşüp koklaşan da olurdu tabii... O yıllarda polis henüz üniversiteyi işgal etmemişti. Üniversitenin bekçileri dolaşırdı kampusta. Zaman zaman bekçilerle öğrenciler tartışırdı bu oturmalar yüzünden. Derken yılsonu geldi, herkes bir tarafa dağıldı. Ertesi yıl okula döndüğümüzde bütün öğrenciler şok geçirdik. O yıl bu yıldır bir daha İstanbul Üniversitesi kampusunda maki cinsi ağaç hiç olmadı..
Yazla birlikte öğlenleri ara sıra gazeteden çıkıp bir saate yakın Moda sahilinde yürüyorum. Emniyet müdürünün şikâyet ettiği gibi ağaçlık alan olmasa da gençler çayıra çimene yayılıyor. Bazıları ise kayalıklara oturup denizi seyrediyor. Çift oturanlar olduğu gibi kalabalık gruplar halinde oturup sohbet edenler de var. Her sınıftan insanlar birbirine ilişmeden aynı havayı aynı denizi ve aynı yeşil çimenleri paylaşıyor. İnsanların birbirlerini sevmesinden, öpmesinden korkup, ahlak bekçiliği yapmaya kalkacağınıza sevgisizlikten korkun asıl. Bütün sorunlar, insanların birbirlerini sevmesinden değil, sevmemesinden kaynaklanıyor çünkü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder